Size “hesap makinesi varken matematik çalışılır mı?” diye sorsam gülüp geçersiniz. Kınarsınız beni. Hatta "ne sığ bir idrak!" dersiniz. Hakkınız da vardır. Ama uzunca bir süre “yapay zekâ varken dil öğrenmek gerekir mi?” diye konuşup tartışanlar olacak. Kahve içerken dalgın gözlerle uzaklara bakacaklar.
Yapay zekânın günümüzde ulaştığı seviyeyi görmezden gelemeyiz kuşkusuz. Artık uzun, zorlu, karmaşık cümleleri bile neredeyse hatasız çevirebilen uygulamalar var. Buradan bakınca, yakında eşanlı çeviride de bu aşamaya gelinebileceğini kestirmek zor değil. Belli ki yapay zekâ bu çeviri işini büyük ölçüde kotaracak; çevirmenlik gibi dille doğrudan ilişkili meslekler de bu uygulamaların katkısıyla yorumlamanın çok daha belirleyici olduğu biçimlere dönüşecek. Fakat hepsi bu kadar.
Bu kadar çünkü dilin haberleşmeden çok başka nitelikleri, görevleri ve işlevleri var; yapay zekânın bunları yapabilmesi ontolojik olarak mümkün değil. Çünkü dil, her şeyden önce düşüncenin biçimi, yöntemi ve üslubudur. Buradan bakınca, yapay zekânın kendisi de nasıl düşüneceği (hatta düşüncesini nasıl geliştirebileceği) kurgulanmış bir dilden başka bir şey değil aslında. Yavan, tatsız, endüstriyel bir dil. Hepsinden öte, kendisini kurgulayan düzeneğin işleyişini fark etme yeteneği, bunu aşma ihtiyacı ya da ihtimali olmayan bir dil. Bu nedenle de şiirin tam karşıtı. Yani yapay zekâ dediğimiz, dilin sadece haberleşme kısmı.
Öte yandan, dil düşüncenin yöntemi olduğu içindir ki bazı anlamlar bazı biçimlerde yalnızca bazı dillerde düşünülebilir, kavranabilir ve söylenebilir. Yani dilin çevrilemez, aktarılamaz, karşılanamaz bir alanı vardır. İşte bu alanda yapay zekâya yer yoktur, burası insanındır. Burada at koşturabilmek için dilin matematiksel işleyişini yani gramatik yapısını bilmek yetmez. Burası bağlamlarla inşa edildiği için bilginin yanında görgü, zekânın yanında tecrübe gerektirir. Bu alanın ele gelmez, kıstırılmaz, zapt edilmez esnekliği aynı zamanda yaratıcılığın da imkânıdır: Şakalar, şiirler, şarkılar, deyimler, kinayeler, vs. buradan çıkar.
Birlikte yaşadığınız tuhaf bir olaya istinaden arkadaşınıza fısıldadığınız şaka bu alana düşer sözgelimi. Ya da iki yıl önceki akşam yemeğinde eşinize yaptığınız jesti hatırlatan bir cümle buradadır. Hiçbir uygulamanın bunları çevirmeye gücü yetmez, hatta çevirmeninki bile. Bu alanda üretilenleri bütün düşünceye, üretenleri de bütün topluma genişletirsek yapay zekânın neyi karşılayamadığını anlarız.
Yapay zekâ varken dil öğrenmek bu yüzden dilin hangi tarafıyla ilgilendiğinize göre gerekli ya da gereksiz olabilir. Haberleşme tarafında sorun yok, pekâla. Ama dilin asıl öğrenilmesi gereken kültürel kısmında yapay zekâ size yardım edemez. Neden? Çünkü Mustafa Sandal'ın yıllar önce Araba adlı eserinde değindiği gibi: Maalesef ruhu yok / Onun için hiç mi hiç şansı yok.
Comments